bugün

entry'ler (258)

melis kar

o ses türkiye yarışmasının final için en iddialı yarışmacısı.
aslen antakyalı, bahçeşehir mimarlık öğrencisi ve televizyon dışında da birçok sefer sesini duymuş biri olarak
söyleyebilirim ki* potansiyelinin daha küçük bir fraksiyonunu bile gösteremedi çok daha fazlasını göreceğiz.

o değil de ilk dinlediğim zamandan beri düşünüyorum, hala o kadar güzel nasıl söylüyor anlayamıyorum.

olumun guzelligi

(bkz: ölümün güzelliği)

yaran televizyon yarışması soruları

televizyonlarda izlediğimiz yarışmalarda sorulan, insanı gülmekten kıran sorulardır.

kanal bloomberg, yarışma kelime oyunu
soru: çoluk çocukla yüz göz olmayan vakur çikolata*
cevap: bitter

edit: sorudaki eksik kelimeyi yakalayan ruhsenamcaninoglusedat'a selam

yaran türkçe altyazı çevirileri

conan o brien show, programın girişinde komik olayları anlatıp eğlendiriyor:

-conan:
geçenlerde bir görevlinin wall-mart a girişi hayatı boyunca yasaklandı çünkü magazada insanları masturbasyon yaparak karsılarken yakalandı.
-çeviri:
geçenlerde bir görevlinin wall-mart a girişi hayatı boyunca yasaklandı çünkü magazada tek kürekle mehtaba çıkarken yakalandı.

radikal ateist

kendisini de radikal ateist olarak gören ve bunu en iyi açıklayan kişinin sözlerini aktararak anlatmak en iyisi sanırım:

''Eğer kendinizi ''ateist'' olarak tanımlıyorsanız, bazıları gelip size ''Agnostik mi demek istemiştiniz?'' diye soracak ve benim de onlara yanıtımsa gerçekten ateist demek istediğim şeklinde olacaktır. Bir tanrı olduğuna gerçekten inanmıyorum -hatta bir tanrının olmadığına ikna oldum. (Burada hemen göze çarpmayan ince bir fark var.) Onun var olduğuna dair etrafta en ufak bir kanıt bile görmüyorum. Radikal ateistim demek, gerçekten de bunu kastettiğimi, bu konuda çok düşündüğümü, bu fikrime ciddi biçimde sahip çıktığımı anlatmaya çalışmaktan ibaret. Pek çok kişinin, bir görüşün böylesine güçlü bir şekilde ifade edildiğini duyunca gerçekten şaşırması bana çok tuhaf geliyor. Görünüşe bakılırsa, ingiltere'de, belirsiz, kararsız ve ne olduğu belli olmayan bir anglikanlıktan, belirsiz, kararsız ve ne olduğu belli olmayan bir agnostikliğe doğru kaymış durumdayız. Bana göre her ikisi de hiçbir şey üzerinde pek fazla düşünmek zorunda kalmama arzusunu gösteriyor.
insanlar o zaman da şöyle diyor: ''Ama ne olur ne olmaz, Agnostik olarak kalmak kesinlikle daha iyidir?'' bu yaklaşım bana, öyle bir aptallık ve sersemlik düzeyini çağrıştırır ki, içine çekilmekten se genellikle anında bu sohbetten uzaklaşmayı tercih ederim. (Eğer başından beri benim yanıldığım ve gerçekten de bir tanrı olduğu anlaşılırsa, sonrasındaysa yasalara körü körüne uyanların, işini şansa bırakanların, Clinton tarzı önemsiz ayrıntılara aşırı önem verenlerin bu tanrıyı etkilediği ortaya çıkarsa, ben zaten ona tapmamayı seçerim.)

Başka birtakım insanların nasıl olup da bildiğimi iddia edebildimi soruyor. Bir tanrı olmadığı inancı, tıpkı bir tanrı olduğu inancı kadar mantıksız, kibirli vs bir yaklaşım değil midir? diyorlar. Buna yanıtım birçok nedenden ötürü hayır oalcaktır. Birincisi bir tanrı olmadığına inanmıyorum. Bunun inanıp inanmamakla ne ilgisi var anlamıyorum. Dört yaşındaki kızım yeri kirletenin kendisi olmadığını söylediğinde buna inanırım yada inanmam. Ben adalete ve dürüst oyuna inanırım. (Ama olası bütün başarı şanslarına akrşı savaşarak, bunları tam olarak nasıl sağladığımıza emin değilim.) Ayrıca ingiltere'nin Avrupa Para Birliğine üye olması gerektiğine de inanıyorum. işin içine uzmanı olan biriyle etkin bir şekilde tartışabilmek için uzaktan yakından ekonomist sayılmam, ama bildiğim az bir şey,güçlü bir önseziyle de birleşerek bana kuvvetle bunun doğru seçenek olduğunu söylüyor. Kolayca yanılıyor olabilirim ve bunu biliyorum. Bu saydıklarım bana inanmak sözcüğünün meşru kullanımları gibi geliyor. Bununla birlikte, mantıksız kavramları, mantıklı sorulara karşı koruyan dış kabuk görevi yapan bu sözcüğün sorumluluğunu yüklenmek durumunda olduğu pek çok fesatlık olduğunu düşünüyorum. işte bu yüzden tanrı olmadığına inanmıyorum, ama tanrı olmadığına ikna oldum diyorum ki bu da tamamen farklı bir duruş olup beni ikinci nedenime getiriyor.
Son zamanlarda pek moda olan ve her görüşün otomatik oalrak, eşit düzeydeki diğer görüşler ya da zır görüşlerle aynı saygıyı hak ettiği şeklindeki iddiaya katılmıyorum. Bana göre ay kayalardan oluşmuştur. Eğer biri çıkar da bana ''Ama sen oraya gitmedin, öyle değil mi? Bunu gözlerinle görmediğine göre, o halde benim de belirttiğim ve ayın Norveç peynirinden oluştuğu şeklindeki görüşüm de seninki kadar geçerlidir.'' diyecek olursa, onunla tartışmaya girme zahmetine bile katlanamam. iddiayı kanıtlama yükümlülüğü diye birşey vardır, ama tanrı söz konusu olduğunda, tıpkı ayın oluşumu konusunda olduğu gibi, bu yükümlülük de temelden değişir. Eskiden tanrı pek çok şey için elimizdeki en iyi açıklamaydı, ama şimdi ondan çok daha iyi açıklamalar var. Tanrı artık hiçbir şey için bir tanım olmadığı gibi, kendisi son derece geniş çaplı tanımlşanma gerektiren bir kavram haline geldi. Bu yüzden tanrı olmadığına ikna olmuş olmanın, olduğuna inanmaktan daha mantıksız ya da kendini beğenmiş bir yaklaşım olduğunu sanmıyorum. Konunun tarafsızlık gerektirdiğine de inanmıyorum.''

David Silverman'ın D.N. Adams ile röportajından.

lagrange noktaları

newton denklemini kullanarak da her gök cismi çifti için sizin de bulabileceğiniz cisimler arası kütleçekim denge noktası.
örneğin, bu nokta birbiri ile aynı kütlede olan iki gök cismi için tam ortasında güneş ile dünya için ise dünyaya daha yakın* konumda. bu noktada yerçekimi sıfırlanıyor.
gök cisimleri olarak karadelik çifti bile seçmiş olsanız böyle bir nokta mevcut, kütle çekimlerinden etkilenmeden bu kadar yakından gözlem yapılabilecek bir nokta.

günde iki litre su içmek

günümüzde, toplumda genel kanı olarak sağlıklı yaşamın temelinde yattığı düşünülen eylem.
tamamen yanlış ve zararlı olan eylemdir.bu eylemin ortaya çıkmasında moleküler düzeyde araştırma yapan bir bilim adamının araştırmasının yanlış anlaşılması yatmaktadır.
bilindiği üzere katabolizmada vücutta su harcanır, anabolizmada ise tam tersi.araştırmayı yapan bilimadamı katabolizmada molekül başına düşecek su miktarı ile normal bir insanın günlük yemesi gereken kaloriyi sağlayacak besinin oranını yapıp günde iki litreye yakın bir su miktarının insan için gerekli olduğunu bulur.buradaki asıl mesele araştırmada besinin en temel hali* baz alınmıştır. yani insanlar öğünlerinde en kuru yemeklerinden bile yemeklerin barındırdığı su sayesinde su edinirler, bundan dolayı 2 litre içilmesi gerektiği düşünülen su miktarı normal tempodaki bir insan için oldukça fazladır.

qwerty

bilinenin aksine hızlandırmayı bir yana bırakın yazım hızını düşürmek için geliştirilmiş klavye dizimidir.
daktilo zamanında harflerin kagıda giderken hızlı yazımda sıkışması ve insanın elle düzeltmesi oldukça zaman kaybettiriyordu. bu dizimi üreten kişi yazım hızını biraz azaltıp fakat elle düzeeltmeyi kaldırarak toplam zamandan tasarruf etme fikri ile üretmiştir.bilgisayarlar gelince de aynen aktarıldı ama tamamen de yanlış bir dizim bilgisayar için.

öğrenci öğretmen diyalogları

üniversite sınav sonrası elbruz kağıdını bırakır ama bir soru aklına takılmış
öğretmen masasında toplanan kağıtlardan başkalarının sorusuna bakar;
-... *
-bir soru aklıma takıldı da ona bakıyordum hocam.
-kağıdını verdin dimi? **

teleskop

prensip olarak mercek veya ayna kullanılarak uzak cisimleri görmemizi sağlayan araçlardır.
mercekli teleskopu galileo icat etmiştir ama newton zamanına gelindiğinde çok temel bir durumdan dolayı ne kadar kullanışsız olduğu görülmüştür.o da merceğin cisimlerden gelen ışığı dalgaboylarına göre farklı odaklara düşürdüğüdür.aynı beyaz ışığı kırıp gökkuşağı yapmak gibi.bu da bir yüzeye düşürülen görüntünün bulanık olmasını sağlamakta ve oldukça kullanışsız kılmaktadır.
isaac Newton bu kullanışsız durumu değiştirmek için merceklerin işin içinden çıkması gerektiğini fark eder ve onların yerine biraz daha farklı konumlandırılan aynaları kullanır.yapıldığı ilk zamanlarda gücünü fark eden gök bilimciler günümüze kadar gelen astronomik atılımların ivmesini aynalı teleskoplarla arttırır.

peugeot

ilk uçan arabayı yapmış markadır. manyetik kuvvetle haraket eder ama ona tepki üretebilecek bir yüzey nerede bulunuyor merak konusu.

eski sevgiliden duyulabilecek en ağır söz

sizden ayrıldıktan sonra cinsel tercihini değiştirdiğini söylemesidir. o derece.

algı

canlıların duyu organları ile algıladıklarının beyinle yorumlanmış halidir.

ama mesele bu değil. sarıya sarı yeşile yeşil etiketlerini biliyoruz tüm renklerin isimleri sadece birer etiket. dünyaya geen her insana dünyayı tanıtan büyükler bunların etiketlerini öğretti fakat herkesin aynı şekilde algıladığını kim ispatlayabilir? kimse kimsenin gözünden görmedi kimsenin kulağından duymadı. ben yeşili kırmızı olarak görüyorumdur ama bana 'bu yeşil' diye öğretildiği için o benim için yeşil, herkes için yeşildir. peki ya ses? *

yavaş kentler

insanları daha yavaş yaşamaya yönlendiren bir yaşam tarzıdır.gelenekler geleneksel yöntemler daha değerlidir. fast food a kesinlikle karşı çıkıp yemeğin sadece karın doyurmak olmadığını, ayrıca yemekten zevk almak, yemeğin nereden geldiğini, gelene kadar ne aşamalardan geçtiğini* anlamanın değerini savunan akımdır. fakat bu akımdan kesinlikle tembelleşme anlaşılmamalıdır. haraketin ismindeki yavaşlama hayatın tadını alarak insanlara ve ruhunuzu doyuracak ektivitelere daha çok zaman ayırmayı anlatır.

kız kesmek

guzel bir kızın güzelliğini süzmektir. fakat güzel bir kız gördüğünüzde etrafındakiler çok daha eğlenceli ki eğer bakarsanız insanların gözlerinde kızı kaç kere soyup giydirdiklerini anlarsınız. üstelik sadece erkekler de değil.

karabasan

national geographic tarafından da belgeseli çekilen bu olgu bir çok kültürde farklı adlarla tanımlanmıştır. insanlar uyku sırasında rem doneminin belirli safhasında(hızlı göz hareketi görüldüğü sıralarda) beyin, rüyanın etkisi ile vücüt kendisine zarar vermesin diye geçici felce sokar. bu esnada beynin uyanması bu durumu bozar fakat felç hali bir süre daha devam ettiği için insanlar haraket edemezler. o esnadaki rüyaları da sanki odalarında meydana geldiğini sandıklarından dolayı uzaylı kaçırmaları*, karabasan* veya * hayalet benzeri hayallerin görülmesinin sebebi de budur. fakat bu durum herkes için değil belirli insanlarda meydana gelmektedir.

edit:imla

mantar

insana doğanın dengesini oyle guzel anlatırlar ki kendi dengeni kaybedersin. amazonlarda bir mantar ailesi var kendisinin de bir cok ceşit turu var. bu mantarın inanılmaz ozelliği her turunun belirli bir canlıda etkili olması. yaptığı ise bulaştığı canlının beynine yerleşip onu oldurmek yeni sporlar üretmek ve üreyerek yayılmak. dengemizi kaybettiren oaly ise amazonda bir canlının populasyonu ne kadar artarsa onu etkileme ve onları bu mantarın saglam bir hastalıktan kırıp geçirme olasılığı o denli yüksek oluyor. yani ormanda bir canlı sayısını arttırıp ormanın hakimi olamıyor.tek bir mantar türünün sadece bir tür canlıya karşı uzmanlaşmış olması da cabası.

büyümek

gece uykunuzdayken üstünüzü örtecek kimsenin olmaması ile kendinizi hasta bularak çok derinden hissedersiniz.

yaran olaylar

geçen sene susuz geçen zamanlardan sonra bugün tuzladaki boya fabrikasını söndüren helikopterlerin suyu baraj sularından aldıklarını duyan annem:
-terkos suları gitmiştir yaaa...

mr muscle

eskiden kel bir kahramı kullanan temizlik markası. hayır şimdi kaslı super kahraman moduna donmuş olması daha önce kel insanların kadınları libido ile etkileyeceği düşüncesinin yalan olduğunun ortaya çıkması mı?